Geçtiğimiz günlerde “Kızılhisar Bardağı Tescillendi” haberini gazetemizde okuyunca heyecanlandım, sevindim. Yıllardır unutulmaya yüz tutmuş bir zanaatin yeniden canlandırılması anlamına gelen bu haber beni mutlu etti. Yüzyıllardır Serinhisar (Kızılhisar) bardak ustalarının ekmek teknesi olan bu iş, artık bir coğrafi işaret alınarak Serinhisar adına tescillenmiş oldu.
Bazı beldeler, geçmişten gelen kültürel değerleriyle bilinir. Serinhisar da öyle… Bir zamanlar urgancılığıyla tanınırken, şimdi leblebi üretiminde adını duyuruyor. Bıçakçılık dendiğinde akla Yatağan geliyor. Kızılhisar Bardağı da tarihin içinden süzülüp gelen bir zanaat. Üstelik Serinhisar’ın coğrafi işaret tescili alan ilk kültürel değeri durumuna geldi. Darısı Yatağan bıçağına, Serinhisar leblebisine ve “serpmeli haba” adı verilen özel kilim dokumasına olsun, diyelim.
Serinhisar’da bardakçılığının hikayesi çok eskidir. Eskiden, Kızılhisar’ın Sivridağ eteklerinde “bardak damları” vardı. Hâlâ var ama çoğu yıkılmış ya da yıkılmak üzere. Ustalar buralarda Kızılhisar ustalarına özgü çömlek, testi, bardak yapardı. Çocuklar da onların elinde şekil bulan toprağı izleyerek büyürdü. Ustalar burada çamura hayat verirlerdi.
Bizim çocukluk yıllarımızda okullardan buraya geziler düzenlenirdi. Ustaları hünerlerini sergilerken hayranlıkla izlerdik. Serinhisar’da bardakçılık, bu atölyelerde sadece bir iş değil, bir yaşam şekli olarak görülürdü. Özellikle yaz günleri suyu soğuk tutması ve sudaki zararlıları süzmesi özelliğiyle tercih edilirdi. Bu özelliği, coğrafi işaret alması sürecinde laboratuvar incelemelerinde de belgelenmiştir.
Kızılhisar bardakçılığını daha iyi anlamak için biraz geriye gitmek gerekir. 1830’lu yıllara ait temettuat defterlerine göre, o dönemde ilçede 30 civarında iş kolu vardı ve yaklaşık 900 kişi bu işlerden vergi vererek ailesinin geçimini sağlıyordu. O yıllarda Kızılhisar’da yalnızca bardakçılıkla uğraşan 15’ten fazla atölye bulunuyordu. Bizim çocukluğumuzda da küçümsenmeyecek sayıda bardak yapılan atölye vardı. Ama bugün… Ne yazık ki, bu sayı iki ya da üçe kadar düştü ve bunlar da kullanılabilir halde değiller. Bu atölyelerden en az birinin koruma altına alınarak kültür mirası olarak değerlendirilmesi gerekiyor.
Birçoğumuzun “püf noktası” olarak bildiği, dilden dile anlatılan bir hikâye vardır. Bu hikâye, ustalığın inceliklerini anlatır:
Bir bardak ustası, yıllarca yanında çıraklık yapan genci yetiştirir. Çırak, ustalaştığını düşünerek sonunda kendi atölyesini açmaya karar verir. Ama ne yaparsa yapsın, bardakları su sızdırır.
Sonunda çaresizce ustasının kapısını çalar:
— Ustam, meğer ben daha tam olgunlaşmamışım. Nerede hata yapıyorum?
Usta sabırla gösterir. Son dokunuşta, bardağın altına hafifçe üfler ve der ki:
— İşte, her şeyin bir “püf noktası” vardır. Bardağınki de budur.
O küçük üfleme, bardaktaki hava kabarcıklarını yok eder ve su sızdırmasını engeller. İşte o günden sonra, bir işin sırrını anlatırken “püf noktası” ifadesi kullanılmaya başlanır.
Yıllar içinde bardakçılık neredeyse unutuluyordu ama ustalar ve yetkililer buna izin vermedi. Artık Kızılhisar Bardağı, coğrafi işaret tescili almış durumda. Bu, şu anlama geliyor.
Birincisi, artık bu işin bir değerinin olduğu ve unutulmasına izin verilmeyeceği ortaya konulmuştur.
İkincisi, “Kızılhisar Bardağı”nın Serinhisar’a özgü bir değer olduğu belgelenmiş ve sahiplenilmiştir.”
Üçüncüsü, belki de en önemlisi, “bardakçılık yeniden canlanabilir, yeni ustalar yetişebilir” denmiştir.
Serinhisar’ın üretimle iç içe geçmiş geçmişine baktığımızda, halk arasında kullanılan, çevrede de deyim haline gelmiş şu söz dikkat çeker:
“Kızılhisar bardağı gibi sıralanmak.”
Eskiden ustalar, bardakları özenle dizerdi. O yüzden, muntazam bir sıralama için bu deyim kullanılmıştır.
Bardak damlarının yaşatılması ve bu geleneğin sürmesi için çalışmalar yapılmalıdır. Bu süreci başlatan Serinhisar Belediyesi’ne, bu iş için büyük emek harcayan İlker ÖZMEN kardeşimize ve yaşayan son ustalardan İbrahim Elmalı ile İbrahim Gündaş’ın da haklarını teslim etmek gerekir.
Geçmişin Meslekleri, Geleceğin Hatıraları Olmamalıdır. Serinhisar’da bazı meslekler ne yazık ki unutulmaya yüz tutmuştur. Mesela Urgancılık…
Bir zamanlar Serinhisar sokaklarında urgan çıkrıkları dönüp dururdu. Mahalle aralarında ip eğirenleri görmek ayrı bir güzellikti. Bugün o çıkrıkların sesi kesildi. Ne zaman Serinhisar’a gitsek, Pınarcık sokaklarında urgan işleyen insanlar arıyoruz. Maalesef urgancılık artık bir hatıra meslek hâline geldi.
Yetkililer, Kızılhisar’ın eski mesleklerini birer anı olarak değil, yaşatılması gereken birer miras olarak görmeli. Serpmeli haba (Kızılhisar’a özgü dokuma) ve diğer geleneksel sanatlar için bir kültür müzesi kurularak bu kültürel değerlerin yaşatılması sağlanmalıdır.
Son söz olarak; Kızılhisar Bardağı, ustaların emeğiyle ve sabrıyla bugüne kadar geldi. Şimdi tescillendi ama mesele, belge almak değil, bu geleneği yaşatabilmekle ilgilidir.
Serinhisar, dün olduğu gibi bugün de çalışkan ve üreten bir ilçemiz. Bundan sonra da ustalığı, emeği ve alın terini koruyarak yoluna devam edecektir.
İYİ HAFTALAR.