Bencil, içten pazarlıklı, pimpirikli insanları oldum olası sevmem. Anlayışları kıt, tavır ve tutumları itici ve can sıkıcıdır. Sanki başka bir dünyadan gelmişcesine farklı frekanslardan konuşurlar. Omurgasız ve köşesizdirler. Onlar, bir devrin değil her devrin adamıdır.

Kendilerine sorarsanız her işi onlar bilir. Toplumu yönlendiren, çevresine "talimat" veren, afra-tafrayla bağırıp çağıran onlardır. Bürokrasiyi avuçlarının içi gibi bildiklerini söylerler. Ticaret, siyaset, ekonomi, sağlık, orman, tarım vs. onlardan sorulur. Magazin ve eğlencenin başaktörüdürler. Kambersiz düğün  olur mu hiç? 

- Biz istemezsek bu memlekette kuş bile uçmaz, derler. 

Her yerde izleri, itibar edilen değerli sözleri (!) vardır. Okul-aile birliklerinde, derneklerde, sivil toplum kuruluşlarında, vakıf mütevelli heyetlerinde boy gösterirler. Sosyal etkinliklerin, müzayedelerin, bağış kampanyalarının, kokteyl ve baloların aranan simalarıdır. 

- Evelallah, bir selamımızla açılmayacak kapı yoktur, diye övünürler.

Gururlu, kibirli, sinsi ve uyanık insanlardır. Tuzları kuru, hali vakti yerinde, işleri güçleri gıcırındadır. Bu zat-ı muhteremler ağalığı pek severler; "maraba"ların kendilerine temenna etmesinden büyük keyif alırlar. 

Dünün fötr şapkalı kasaba siyasetçilerinin yerini, bugün kendini devlet ve millet nazarında  imtiyazlı zanneden, yarım yamalak arzuhalci ağzıyla konuşan zamane fırsatçıları aldı. 

Ozan Arif, "Bir Adam Tanırdım" şiirinde bu itibar devşiricisi, dolap çeviricileri ne güzel anlatmış:

     Bir adam tanırdım varlıklı, zengin

     Övünür dururdu malım var diye

     Engin ol derlerdi olmazdı engin

     Katım var, atım var, yatım var diye 

     Sonradan görmüştü, yüksek uçardı

     Çıkarı olmayan yerden kaçardı

     Hasır görse hasır, mevzu açardı

     Benim çeşit çeşit halım var diye 

     Kimi görse böyle konu anlatır

     [Ayağına] giydiği donu anlatır

     Hizmetçisi varmış onu anlatır

     Şişerdi kapımda kulum var diye 

     Ukalalık vardı, cahillik vardı

     Sırtnı da bir yerlere dayardı.

     Her partiden üç beş adam sayardı

     Ankara'da bile kolum var diye 

     Param ile her bileği bükerim

     Arabamı dağdan bile çekerim

     Yolda kalmaz derdi benim tekerim

     Gürlerdi, her yerde yolum var diye 

Toplumdaki bu sevimsiz, arkaik tipleri gördükçe insanın içinden "Sen neymişsin be abi..." diyesi geliyor. MFÖ bir zamanların o meşhur şarkısında ne diyordu?

     Her şeyden sen anlarsın

     Her şeyi sen bilirsin

     Peki peki anladık!

    Sen neymişsin be abi... 

Kültürel birikim ve entelektüel derinlikten yoksun kasaba burjuvazisinden bilim, sanat, edebiyat adamı, müzisyen, ressam, aristokrat ve entelijansiya çıkmaz. Bu mahrumiyet, Türkiye'deki burjuvazinin tarih boyunca temel eksiklerinden biridir. Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi'nde eşraf ve zâdegân sınıfından dünya çapında büyük kâşif, mucit, bilim adamı, düşünür, bestekâr, sanatçı ve yazarın çıkmaması, (diğer sebeplerle birlikte) entelektüel birikimin olmamasıyla açıklanabilir. 

Bizim ülkemizde feodal ağalıktan sanayiciliğe geçiş sürecinde fason üretimle yetinen, markalaşamamış ara üreticilerin bazen "iktidardan pay kapma" mücadelesinde, zarafet ve adab-ı muaşeretten yoksun, sancılı yalpalamalarıyla karşılaşmaktayız. Akademi, bu süreçleri farklı açılardan ele alıp incelemelidir. 

Sevgili dostlar, hayat kendi mecrâsında akıp gidiyor. Bir fasıl biterken başka bir fasıl başlıyor. Ivır zıvır şeyler için canınızı sıkmayın, rahatınızı kaçırıp huzurunuzu bozmayın. Çevrenizdeki geçimsiz, mendebur, aksi ve nalıncı keseri gibi hep kendine yontan egoist tiplerden uzak durunuz. Her şey olacağı yere varır. Telaşa gerek yok, işler yetişir. Şairin dediği gibi "Yeter ki gün eksilmesin pencere[miz]den..." 

Şükrünüz bol, gönlünüz hoş, neşeniz ve muhabbetiniz daim olsun. Kalın sağlıcakla.