18 Mart'a sayılı günler kaldı. Çanakkale Savaşları hamaset yüklü bir iki nutuk, okunan şiirler, protokolün bayram kutlaması ve resmî geçit törenleriyle geçiştirilemeyecek kadar tarihe mâl olmuş büyük savaşlardır.
Çanakkale; Balkan Harbi'nde mağlup olmuş bir ordunun travmatik ezikliğini üzerinden atarak emperyalizme meydan okumasıdır. Çanakkale, bir milletin yeniden dirilişidir, mazlumun zalime direnişidir! Biz millet olarak bu diriliş ruhuyla kurtuluş mücadelesi verebildik.
Bu yazımda belgesel savaş tarihi anlatacak değilim. Benim asıl üzerinde durmak istediğim konu bu değil. Millî birlik ve beraberliğin sağlanması açısından Çanakkale ruhunu çocuklarımıza hissettirebildik mi? Çanakale'yi layıkıyla anlatabildik mi?
Devletin büyük bir organizasyonla bu memleketin kız ve erkek çocuklarına, liseden mezun olmadan, uzman rehberler eşliğinde Çanakkale'yi gezdirip gençlere tarih şuuru vermesi gerekir. Bu büyük organizasyon devlet politikası ve millî bir projesi olarak gerçekleştirilmelidir. Böyle yüksek ruhlu bir misyon; turizm şirketlerine, belediyelerin politik yurt içi gezilerine, Truva Savaşından kalma hikâyeleri anlatan amatör turizm rehberlerine emanet edilemez!
Okullar, öğrencilerini öncelikle Çanakkale'ye götürmeli, Millî Eğitim Müdürlükleri, Valilikler, Millî Eğitim Bakanlığı bu işin takipçisi olmalıdır. Organizasyonun maddi boyutunu devlet karşılamalıdır. Bir öğrenci Çanakkale'yi görmeden Göreme'ye, Antalya'ya, İstanbul'a, Bursa'ya düzenlenen turistik gezilere gitmemeli, buna izin verilmemelidir. Bu konuda öncelik Çanakkale olmalıdır.
Bazı aklı evveller çıkıp romantik ve liberal söylemlerle "Öyle şey mi olur? İsteyen istediği yere gidebilmelidir." diyebilir. Evet, isteyen istediği yere geziye gidebilmelidir; ama öncelik Çanakkale olmalıdır! Çocuklarımızda kaybolmaya başlayan millî ruh ve heyecanı yeniden uyandırabilmek için buna mecburuz. Japonlar, çocuklarını Hiroşoma ve Nagazaki'ye götürüp onlara nükleer saldırıya uğramış şehirlerini gösteriyorlar. Biz de çocuklarımızı Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı cephelerini gezdirerek büyütmeliyiz.
Son yıllarda pandemi bahane edilerek millî bayramların heyecansız kutlanmasını doğru bulmuyorum. Millî ruhu kaybedersek bedelini ağır öderiz. Aynı şekilde Ramazan ve Kurban Bayramı tatillerinin geleneksel hale getirilerek uzatılması da doğru değildir. Bayram tatillerinin uzatılması, sanki bir müktesep hakmış gibi algılanmaya başlandı. Yaz aylarında turizmin canlandırılması için bayram tatillerini uzatırsanız dinî ve millî hassasiyeti zaafa uğramış bir toplumu tatile yönlendirerek bayramlaşmaktan, kucaklaşıp kaynaşmaktan uzaklaştırırsınız.
Bu anlayış, bu vurdumduymazlık, bu keyfiyet devam ederse önümüzdeki dönemlerde dinî ve millî hassasiyetini kaybetmiş, maddiyatın esiri olmuş, çıkarcı, bencil bir toplumun hezeyana dönüşmüş problemleri gündem oluşturacak demektir.
Ülke kalkınırken insanlar millî ve manevî değerlerini yitirmemeli; refah seviyesi yükselirken hoşgörü ve tahammül gücü irtifa kaybedilmemelidir. Toplumu ayakta tutan değerler bir kere bozulmaya görsün; provatörler hemen fitne ateşini yakmaya başlarlar. Yanıbaşımızdaki Irak, Suriye ve Arap coğrafyasını "böl, parçala, yut!" taktiğiyle ne hale getirdiler! Şimdi de etnik kimlik ve mezhep kavgaları üzerinden bu bölgelerde iç savaş çıkarmak istiyorlar.
Etrafımızda cehennem yaşanırken bizim Anadolu'da rahat etmemiz mümkün değildir. Herkes bu konularda çok uyanık olmalı, tahriklere kapılmamalıdır. Kimse kimsenin inancına karışmamalı; ama saygıda da kusur etmemelidir! Birbirimize tahammül etmek, hoşgörülü davranmak zorundayız. Aman dikkat, bu kadar problemin içinde bir de eski yaraları kaşıyıp Alevî-Sünnî mezhep kavgaları, laik-anti laik çatışmalarıyla uğraşmayalım.
Tito'nun ölümünden sonra Yugoslavya'yı paramparça ettiler. Avrupa'nın göbeğinde, Bosna Hersek'te soykırım yaşandı. Sözde "Arap Baharı" ile Müslüman coğrafyaları nasıl parçaladıklarını gördük. Komşudaki yangın, Allah korusun, bize de sıçrayabilir.
Millî birlik ve beraberliğimizi sağlamlaştırmak için çocuklarımızı Çanakkale ve millî mücadele ruhuyla yetiştirmek zorundayız. Onlar iyi doktor, mühendis, hukukçu, öğretmen vs. olarak yetiştirilecekler, köylü namusuyla çalışıp çok üretecek, sanayici uluslararası vitrinlere çıkıp dünya ile rekabet edecek; ama asla bu devlet ve milletine ihanet etmeyecek, tepeden bakmayacak, üç kuruşa tamah edip emperyalizmin yerli uşağı olmayacaktır!
Çanakkale ve milli mücadele, Müslüman Türk milletinin emperyalizme karşı oluşturduğu direnç kaleleridir! Asla ruhu kaybolmamalı ve unutulmamalıdır. İşte bütün mesele bu!.. Gerisi laf-ı güzahtır.