Ramazan ayının nasıl geçtiğini anlayamadık. Daha dün “Hoş geldin ya şehr-i Ramazan” derken, bir de baktık ki bu mübarek ayın son haftasına girmişiz. Zaman, su misali hızla akıp gitmiş, farkına bile varamadık.

İftar sofralarının telaşı, sahurların huzuru derken, orucun sadece aç ve susuz kalmaktan ibaret olmadığını bir kez daha gördük. Sabır, güzel ahlak ve kendini terbiye etmek de orucun bir parçasıdır. Ramazan, mideleri doyurduğu kadar gönülleri de besleyen bir zaman dilimi. Dilimize, kalbimize ve hatta bakışlarımıza bile dikkat etmemiz gerektiğini her gün yeniden hatırlıyoruz.

Bu ayın en güzel yanlarından biri de dost meclislerinde kurulan samimi sohbetler. İnsan, güler yüzlü ve samimi insanlarla bir arada olunca huzur buluyor. Bunu Ramazan günlerinde daha net fark ediyoruz. Çarşıda, pazarda, sokakta, cami avlularında tebessümler artıyor. Çocukların oyunları bile sanki daha sevecen bir hâl alıyor.

Güzel bir söz, kırılmış bir kalbi onarır, insanları birbirine yakınlaştırır. Sofralardaki bereketi artıran şey, sadece eklenen bir tabak yemek değil; bazen içten bir selam, bazen gönülden dökülen birkaç kelamdır.

Torunum anlatıyor: “İftara yetişme telaşıyla hızlıca yürüyen bir adam, dalgınlıkla önünden giden birine çarpıyor. Normalde tartışma çıkması beklenirken, çarptığı kişi tebessümle dönüp ‘Önemli değil, Allah orucunuzu kabul etsin.’ diyor. Adamın yüzü bir anda yumuşuyor, mahcubiyet yerini minnete bırakıyor. Bir anlık tereddüt, güzel bir sözle dağılıp gidiyor.”

Neşet Ertaş, meşhur türküsünde “Gönülden gönüle bir yol vardır, bilinmez.” derken belki de insanların birbirine muhabbetle bağlanışını anlatıyordu. Ramazan’da bu yol sonuna kadar açık duruyor.

Yunus Emre de aynı gerçeği şöyle dile getiriyor:

“Söz ola kese savaşı,

Söz ola kestire başı,

Söz ola ağulu aşı,

Bal ile yağ ede bir söz.”

Sözün insana nasıl bir yol açtığını, gönülleri nasıl yumuşattığını en güzel bu dizeler anlatıyor. Aynı söz, farklı bir üslupla söylendiğinde ya bir kapıyı açıyor ya da ebediyen kapatıyor. Sert bir ifadeyle söylenen “Haydi güle güle” muhatabını kovulma hissi verirken, güler yüz ve tebessümle söylenen aynı söz bir uğurlama ve tekrar görüşme arzusu ve bir dua anlamı  hissettiriyor.

Ramazan, sadece nefsimizi terbiye etmek değil, aynı zamanda insan olmayı hatırlamak için bir fırsattır. Tasavvuf ehli daima şu öğüdü verir: “Eline, diline, beline sahip çık.” 

Bu öğüt, kimseyi incitmemek, haksızlık etmemek, nefsine hâkim olmak üzerine kuruludur. Ramazan, tüm bunları en güzel haliyle öğreten bir mekteptir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Mümin kardeşini güler yüzle karşılamanız bile bir iyiliktir.” buyuruyor. Gerçekten de bazen insanın ihtiyacı olan tek şey, muhatabından gelen içten bir tebessümden başka bir şey değildir.

Bu mübarek ayda belki de en büyük sadaka, gönülden verilen bir selam, samimi bir dua ve içten bir gülümsemedir. Ramazan’da kazandığımız bu güzel alışkanlıkları bayramdan sonra da sürdürmek dileğiyle…

Gönlümüzden sevgiyi, dilimizden tatlı dili, yüzümüzden tebessümü eksik olmasın.

Şimdiden bayramınızı tebrik eder, sağlık ve esenlik dilerim.

İYİ HAFTALAR.