Pisliğin, olağan tanımını duymuşsunuzdur, olması gereken yerde olmayan her obje pisliktir. Ve en etkili örnek olarak saç kılı verilir.Saç teli başınızdayken imajınız, kafatasınızın koruyucu kalkanı iken yemeğin içinde gördüğünüzde midenizi bulandıran obje oluverir yani kendi yerinde iken güzel, olmaması gereken yerdeyken iğrenç. Aynı şekilde tırnak makası firarisini de yemekte gördüğünde kusmaları beğenemezsin.
Piknik alanlarına gidelim şimdi. Ya da dağlara çıkalım. Şöyle su kenarı, manzarası paha biçilmez bir tepeden bakalım ovaya. Oturacak bir yer arayın kendinize. Eyvah! Her yer pislik içinde değil mi? Tekel bayiindeki raflarında tertemiz duran bira şişeleri paramparça ayaklarınızın altında cam kırığı. Olmaları gereken yer çöp tenekesi iken, kim bilir kim tarafından çevre kirliliği haline getirilmiş!
Hah! Şimdi doğru yere geldik. Bırakın saç telini, tırnak parçasını, insan pisliklere bakalım. Olması gereken yerde olmayan dolayısıyla pislik unvanını alanlar.
Her objenin, her canlının bir değeri var. Bu değer kendi sınırları içinde kıymetli. Ve her kıymetin kendine has bir ölçeği var. Hani sarrafın terazisiyle kömür tartılamaz ya, onun gibi. Her şey, bir sebeple bir işe yarıyor ve o orada gerekli ve değerli.
Örneğin bir ilkokul müdürü bulunduğu okuldaki öğretmenlere ve öğrencilere gereken rehberliği ve liderliği yapabilmesi bakımından orada lüzumlu. Fakat aynı kişiyi okul müdürlüğünden alıp bir üniversitenin rektörlüğüne taşıdığınız zaman yemekte çıkan kıl oluveriyor. Durduk yere o insanı pislik durumuna düşürüyorsunuz. Ya da kişi kendini o duruma düşürüyor. Demek ki eskilerin haddini bilmek dedikleri de bu olsa gerek.
Ukrayna’nın devlet başkanı Zelenski, oynadığı Halkın Hizmetkârı adlı dizinin başrol oyuncusudur. Oyuncu olarak değerlidir ve halkın sempatisini kazanır. Sonra mı? Bir seçim, bir oylama, bizimki %73 oyla devlet başkanı. Ülkenin şu anki durumuna bakılırsa Zelenski yemekteki kıl mı tırnak mı siz karar verin. İyi de onu seçenlerin hiç mi suçu yok? Yemeğe kıl düşüren şapşal tamamen masum mu? Haydi canım, haydi…
Aslında bu irdeleme toplumdaki her bireyin haddini bilme erdeminden tutun da demokrasinin herkesin hakkı olamayabileceği çıkarımına kadar gider.
Öyleyse ölçü ne? Ya da ölçü getiren sistem ne? Cevap: EĞİTİM…
Bizim ama çevresel, ama yönetimsel pisliklerden arınabilmemizin tek çaresi; düşünebilen, kendine yetebilen, toplumunu önceleyen, özgüveni yüksek, erdemli ve akıllı bireyler yetiştirebilen bir eğitim sistemi planlamamız gerekiyor. Gerçi çok da uğraşacak bir şey yok. Atatürk’ün ilk prototipini çizdiği eğitim taslağını, hani o Köy Enstitüsü modelini günümüz teknolojisine uyumlasak yeterli. Hiç uğraştırıcı bir şey de değil.
Ama önce memleketi arındırmamız gerek…