Selda Bağcan'ın şarkısını herkes bilir.
Yaz gazeteci bir haksızlık varsa
Yaz gazeteci biri çalarsa
Yaz gazeteci biri susarsa
Yaz gazeteci biri yanarsa .
Kaleminle zalimleri yen
Yaşatmak için ol bir neden
Masum gariban giymesin kefen
Sana güvenir bak bunca ezilen.
Aman gazeteci gel bizim köye.
Bizim halları da yaz.
Halkımız gazetelere ve gazetecilere öyle değer verir ki yazdıklarını hep doğru beller. Başının üzerinde yer verir. Uğur Mumcu gazeteciydi. Doğruların üzerine korkusuzca gitmeyi canıyla ödeyecek kadar korkusuzdu. Ali Kemal de gazeteciydi. İşgalcilerin ve padişahın düdüğünü çalıyordu, köprüde vuruldu, ihanetinin bedelini ödedi.
Nereden çıktı bu gazeteci konusu, diyeceksiniz. Geçen akşam bir film izledim. Adı, İlk Öpücük'tü. Gazeteci bir kızın, yazı işlerinden muhabirliğe geçişi anlatılıyordu. Patronun tavrı çok kötüydü. Şu kadar sürede, haber önüme gelmezse, sizi kapının önüne koyarım, diyordu. Muhammed Karaçay'dan okumak için aldığım, Turgay Noyan'ın ‘Gazeteci objektiflerin ardındaki dünya’ adlı kitabı da tuz biber ekti. Sanırım değişen bir şey yok. Bir gazetenin yayın yönetmeninin, bir sürü çalışanı nasıl kovduğu da anlatılıyor. Aslında kitap çok güzel. Gazetecilerin çalışma koşulları, şakalaşmaları, haber atlatmaları, ilginç haberlerle dolu. Okurken çok keyif aldım. İlkokulu bitirdiğim yaz, gazeteci oldum. Onu da bir gün anlatırım.
Düşündüm de bir gazete patronu veya genel yayın yönetmeninin bir kişiyi kovması çok kötü.
Peki geçtiğimiz günlerde TRT'nin yaptığına ne diyeceksiniz? Aybüke Pusat boykot çağrısı yaptığı için diziden kovuldu. Tarafsız olması gereken kurum, her zaman olduğu gibi tarafını belli etti. TRT tarafsız olmalıyken bir tarafı hiç görmüyor, duymuyor bir tarafa da teleskopla bakıyor, suç işliyor. Halkın paralarıyla var olanlar, halkın sorunlarını görmüyorlar. Pazardaki yangını görmezden geliyorlar.
Ülke ekonomisi, dış ve iç siyaseti, adaleti, topyekün çuvalladı. Bazen, yaparım sandığın işte, başarısızlığa uğrarsın, o işi başaramazsın, yapamazsın. Çuvallamak budur. Ama bir konuda çuvallarsın, başka konularda, zamanlarda, başarırsın.Sürekli çuvallıyorsan, problemlisin demektir.
Cumartesi günü İzmir'e gittik. Bize ne demeden izin verin anlatayım. 1 Mart'ta kaybettiğimiz bacanağım Hüseyin Özgür'ün torununun, nişanı için önceden ayarlanmış salon ve hazırlıkların olduğunu biliyorduk. Kız isteme ve nişan yapılacak, kız isteme işini dede yapacakmış. Ömrü yetmedi. Görevi bana verdiler. Dersime çalışayım dedim, çalıştım da. Beklenen saat geldi. Mekana girdiğimizde, kızın yakınları çok sıcak karşıladılar. Mordoğan'da Alya adlı bechte.Neyse uzatmayayım, konuşma sırası geldi.
Aynı yağmurda ıslanmak, aynı şarkıyı söylemek, aynı evde yaşamak kararı almışlar. Ben kızınızı istemiyorum. Kızlar bir mal bir eşya değil ki istensin. Özgür bireyler. Damat adayının, annesi babası, onay verdikleri için buradalar, Ben siz yakınlarından, bu birlikteliğe onay vermenizi istiyorum. Deyip yüzlerine baktım.
Kızın babası Mehmet Bey: Hayırlısı olsun, onlar anlaşmışlar, mutlu olsunlar onay veriyorum. Deyince alkışladık. Sonra kızın dedesi yüzüklerini taktı.
Bunu niçin anlattım ?Yaşadığımız çağda kadınları, kızları birer emtia olarak görmeyi bırakıp, saygı duymalıyız, kız isteme tabirini de bırakmalıyız.
Bu konuşmadan sonra orada bulunanların özellikle kadınların ve kızların gözlerinin parladığını gördüm.
Yeni nakil olduğum bir okulda iki öğretmenin ağzından duymuştum, annem babam beni . . .’nın çocuğuna sınıf geçireyim diye mi okuttu. Çok şaşırdım. Peki sınıfta bırakman için mi okudun, dedim. Asıl olan kendini dev aynasında görmeden insanları aşağılamadan görevini yapmaktır. Hiçbir anne baba, oğlunu, kızını, göstericilere gaz sıksınlar, dövsünler, işkence yapsınlar, diye okutmaz. Hiçbir anne baba, oğlunu, kızını, birilerine maşa olsunlar diye okutmaz. Memlekete, millete iyi hizmet etsinler, huzurlu, ekonomileri düzgün yaşasınlar, diye okuturlar. İnsanlar ikiye ayrılır: İyi insanlar, kötü insanlar. Siz hangi taraftasınız. Üzerinde düşünün lütfen!
Hoşça kalın, dostça kalın, iyi insan kalın.