Kimileri gamsız, dertsiz, vurdumduymaz kimileri titiz, zarif, usturuplu ve vicdanlıdır. Dünya yansa içinde yorganı olmayan da var bu hengamede, omuzlarına sanki koca bir dünya yüklenmiş gibi meşakkatten perişan olan da var bu sersefillikte... Hırlısı hırsızı, arlısı arsızı, soylusu soysuzu, yalancısı dürüstü, şımarığı ve soytarısıyla hayat kendi mecrâsında akıp gidiyor.
İnsan haddini aşıp kontrolden çıkmasaydı tarih boyunca değişik kavimlere binlerce elçi gönderilir miydi? Hırs, öfke, kin ve nefretin yönlendirdiği insan, zaman içinde vahşileşebiliyor! Hükmetme, tahakküm altına alma, eziyet ve yok etme iç güdüleri ağır bastıkça insan, bütün değerlerini yitirerek hayvandan aşağı seviyeye düşebiliyor.
Kul hakkı ve haram yemekten sakınmayan bir kişi, demokrat olsa ne olur muhafazakâr olsa ne olur? Temel insan haklarına, hukukun üstünlüğüne, yaşama hakkına saygı duymayan bir muhteris, "Bad'el Harab-ül Basra!" (Basra harap olduktan sonra) Doğulu olsa ne olur Batılı olsa ne fark eder? Gazze ve Doğu Türkistandaki soykırımdan zerre miktarınca etkilenmeyen, zulme tepki göstermeyen, "Bana ne Filistin'den, Doğu Türkistan'dan!" diyen merhametsizler; Yahudi, Hristiyan, Budist ya da Müslüman olsa ne değişecek sanki?
T. S. Eliot "Seçmiş olduğunuz ve karar verdiğiniz şeylerin bedelini siz ödersiniz; size akıl verenler değil." diyor. İnsan yapıp ettiklerinden mutlaka hesaba çekilecektir. Nitekim Kur'an "İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder?” (Kıyamet, 36) diyor.
Çağımızdaki bunca kargaşadan, zulüm ve haksızlıktan, mazlumun göğe ulaşmış feryadından, fakirin içine akıttığı gözyaşından, yetimin okşanmayan başından, açlıktan kıvranarak ölen çocukların dramından bireysel olarak sorumlu tutulmayacağımızı mı zannediyorsunuz?!
Yeryüzünde bu kadar haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, insan hakları ihlali, zulüm ve soykırım kol gezerken bunun hesabının
sıcacık yataklarında uyuyanlardan sorulmayacağını mı düşünüyorsunuz?
Mazlum coğrafyalarda katledilen masumların feryadı, iftar sofrasında üzerlerine bomba yağdırılan Müslümanların parçalanmış cesetleri, konforlu evlerde pür-neşe dem sürenlerin boğazlarına düğümlenmiyorsa o fakir-gurabanın, zulüme dur! demeyen insanlıktan, rahatına düşkün Müslümanlardan, siyonist gaddarlardan şikayetçi olmayacaklarını mı umuyorsunuz?
Mazlumlar sahipsiz değildir; onların sahibi, "kimsesizlerin kimsesi" olan Rabb'ül Âlemin'dir. Mazlumları yalnız bırakanlar ise kalpleri katılaşmış insanlardır.
Allah, "Bu zulüm ve haksızlıklar karşısında sen ne yaptın? diye sorduğunda insan ne cevap verecek? "Görmedim, duymadım, bilmiyorum" mu diyecek? Söyleyin, Allah aşkına bu samimiyetsiz, yapmacık ve kaçamak cevaplar hangimizi o büyük mahkemede temize çıkaracak?
Malıyla böbürlenen o küstaha yazıklar olsun! Mazluma el uzatmayan varlık sahibine yazıklar olsun! İltimas, adam kayırma, tepeden bakma, haddini aşma, ukalalık, paçalardan akan zift kokulu haramlar, yetim malı üzerine bağdaş kurup oturmuş servetler, sonradan görmeleri kurtaracak mı acaba?
Rahmetli Dilaver Cebeci, Kur'an'ın ifadesini şiir diliyle ne güzel söylemiş:
"İster açıklayın ister gizleyin, Rabbim kalbinizden geçeni bilir.
Karanlık gece, kara mermerde, karınca yürüse görür, işitir!"
Dünyanın malı, mülkü, makamı, şöhreti, kalabalığı sizi aldatmasın; insan doğarken de, yaşarken de, ölürken de yalnızdır. Yarın ruz-ı mahşerde karşımıza yine kalabalıklar çıkacak; fakat her insan o büyük mahkemede hesabını yine yapayalnız verecek!
Allah, zulüm karşısında direnen, adaletle hükmeden, iyiliği emredip kötülüğü men edenlerden, dünya ve ahirette hesabı kolay olanlardan eylesin. Kalın sağlıcakla.