KAVGAYA GEREK YOK, ÇÜNKÜ BAŞKA TÜRKİYE YOK!

Kimbilir, şimdiye kadar kaç kişiye "Beni yanlış anladınız." demek zorunda kaldınız. "Ben onu kasdetmedim, siz öyle yorumluyorsunuz." diye meseleyi şerh etmek durumunda kalsanız bile muhatabınız mesajı kendine göre yorumlamaya devam ettiği sürece gönül kırgınlıkları, alınganlıklar, yanlış anlamalar sürüp gidecektir.

İstediğiniz kadar belge, bilgi paylaşın ya da şahit gösterin; paylaşımlarınızın muhatabınızda bir karşılığı yoksa sizi dinlemek istemeyecektir. Mesajı filtreleleyip algısını kapatacak hatta sizinle iletişimi bile kesecektir. Kendi doğrularından başka doğru kabul etmeyen birine mutlak doğruyu nasıl anlatacaksınız? 

Kavga eden iki adam "Bu işte kim haklı?" diye Nasrettin Hoca'ya sormuşlar.  Hoca, adamlardan birine "Sen haklısın" demiş. Dönmüş diğer adama "Sen de haklısın!" demiş. "Hocam, hiç öyle şey olur mu?" diye itiraz etmişler. "Kusura bakmayın, ben de haklıyım!" demiş. Herkesin kendini haklı gördüğü bir ortamda kimin haklı, kimin haksız olduğunu ayırt etmek çetinler çetini bir iştir. 

Düşünüp taşınmadan ayak direten adamın tavırları, şartlanmışlığa bağlı inatlaşmadan ya da nefretten beslenen bir reddiyeden kaynaklanmıyorsa muhatabınızla eninde sonunda uzlaşırsınız. 

Sezai Karakoç, "Anlamak masraflı iştir; emek ister, gayret ister, samimiyet ister. Yanlış anlamak kolaydır oysa,  biraz kötü niyet, biraz da yetersizlik kâfidir." diyor. 

Gündelik olaylar karşısında kendimizi ne kadar çok  yıpratıyoruz. Hayatta herkesi ikna etmek zorunda değiliz; herkes de bizim gibi düşünmek zorunda değil. Etrafımızda olup bitenlere birlikte bakalım. Nedir bu öfke, kin, nefret, mahalle baskısı, bu kavgalar, dayatmalar, linç girişimleri, gerginlik, kaotik ortamdan medet ummalar?.. Bu insanların bölüşemedikleri nedir? Birbirinin gırtlağını sıkacak kadar insanı vahşileştiren ne olabilir? Sizden öncekiler paylaşabildi mi ki siz bu ıvır zıvır şeylerin başında dövüşüp duruyorsunuz?! 

Toplum, karmaşık çelişkiler yumağı gibi karşımızda duruyor. Yaşantısı çağdaş, tavrı arabesk olan o kadar çok insan var ki bu toplumda... Bir ayağı şehirde, bir ayağı köyde olan kalabalıkların doldurduğu kocaman kasabalara döndü şehirler... Zat-ı muhteremler hem klasik müzik dinlemekle övünüyorlar hem arabeskten vazgeçemediklerini söylüyorlar! Hayatları bu ikilemler arasında geçip gidiyor. Saplantılı âşık gibi "Ya benimsin ya kara toprağın!" demekten de vazgeçmiyorlar. Düğün konvoyunu E-5 Karayolu'nda  durdurup halay çekmeyi çok asil (!) bir davranış olarak kabullenen şehir ahalisi, "özgürlüğüme dokunma!" diye bağırıyor. Fanatik futbol taraftarı, olaylı biten bir maçtan sonra sokak aralarına dalıp esnafın camlarını indiriyor. Şehir meydanında gösteri yapan kalabalık, kaldırım taşlarını söküp bankalara fırlatmaya, bankamatikleri parçalamaya başlıyor. İnanın, bu konuda, hafızamda beni rahatsız eden çok şey var. 

Lafa gelince, herkes birbirinin fikrine saygı duyduğunu söylüyor. İş icraata dönüşünce küfürler, hakaretler, tekmeler, sandalyeler havada uçuşuyor. Dün meydanlarda demokrasi nutku çekenler, bugün başka bir kimliğe bürünüp despotluğa soyunuyorsa bu, şuuraltına gizlenmiş ikiyüzlülüğün gün ortasında meydanlara yansımasıdır. Küçük hokkabazlar, demokrasi ve hürriyet nutukları çekerek yine ortalıkta takla atmaya başladılar! Allah sonunu hayreylesin. 

İnsanımız keşke ön yargısını, hırsını, öfkesini, kinini, fanatikliğini, partizanlığını, mezhep kavgalarını bir tarafa bırakıp birbirini anlamak için gayret sarf etseydi. Muhteristlerin toplumu ateşe sürüklediklerini, art niyetli yaklaşımların saplantılı âşıkın tavırlarından farksız olduğunu bir fark edebilselerdi. İşte o zaman, "Ya bizdensin ya ötekinden!" dayatmasının saçmalığını kavrar, muhteristlerin peşinden şuursuzca sürüklenmezlerdi. 

Bu toplum, birbirini yanlış anlayan adamların kavgalarından, cepheleşmelerden, kutuplaşma, hizipleşme, dışlanma ve değersizleştirmelerden, ülkemizde cirit atan ajan-provatörlerin 5. kol faaliyetlerinden çok çekti. Bu gerginliklerin bedelini 27 Mayıs askerî darbesinde, 12 Mart Muhtırası'nda, anarşinin kol gezdiği 1980 öncesinde, Ecevit-Demirel-Özal kavgalarında, 28 Şubat postmodern darbe sürecinde ve 15 Temmuz'da çok ağır ödedi. Cadı kazanı yeniden kaynamaya, ortalık yine ağır ağır gerilmeye başladı. 

Herkes aklını başına alsın. Başka Türkiye yok! Bizim gidecek başka vatanımız da yok! Kavgasız-gürültüsüz günler dilerim. Kalın sağlıcakla.