8 Mart Dünya Kadınlar Günü bütün dünyada ve ülkemizde kutlandı. Kimi çiçekle kimi hediye ile kutladı. Kimi sokaklara dökülüp, eşit haklar isteyerek kutladı. Sosyal medyada da paylaşımlar yapıldı. Aslında bu bir kutlama değil anmaydı. Sosyal medya paylaşımımı Jeanne D'Arc'ı savaşta gösteren bir resimle yaptım. Avrupa'daki yüzyıl savaşlarında, ülkesini savunan bir Fransız kahramanıdır Jeanne D'Arc. Kilise tarafından ölüm cezasına çarptırılmış, tek direğe bağlanarak yakılmıştır. Halk tarafından azize ilan edilmiştir. Hıristiyanlar işlerine gelmediği zaman. ileri düşünceli kadınları cadı ilan edip, ölüm cezasına çarptırıyorlardı. New York’ta haklarını ararken yakılan 129 kadının 130.su sayarım Jeanne D'Arc'ı. Tabloyu yapan ressamın adını bulamadım. Savaşçı kadının göğüslerinin açık olmasını, besleyen kadın, azize oluşuna bağlıyorlar. Dünya'da kadınları eşit saymayan ülkelerin içinde yer alıyoruz.Ucuz ücretle çalışıyorlar, tacize uğruyorlar, terfi ettirilmiyorlar.
Hiç kimse, görmek istemeyen biri kadar kör olamaz, demiş İbni Sina. Bizim ülkemiz de körler ülkesi. Erkek çoğunluklu parlamentomuz, kadın sorunlarını görmezden geliyor. Kadının ezilmesine, taciz edilmesine hatta öldürülmesine göz yumuyor. Gerekli ceza yasalarını çıkarmıyor.
Bizde özel günler abartılarak kutlanıyor, nutuklar atılıyor, sözler veriliyor. Ertesi gün unutuluyor. Anneler Günü, Babalar Günü, Doktorlar Günü...
Nutuklar atılıyor, toplantılar düzenleniyor, ertesi gün yoklar. Bir günlük saltanat bitiyor gelecek yıla kadar.
Nazım Hikmet'in
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız
korkunç ve mübarek elleri ince küçük çeneleri kocaman gözleriyle
anamız avradımız yarimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen...
Diye anlattığı kadınlar.
Değişen ne? Gidin bakın kırsala, gidin bakın kenar mahallelere. Bir adım yol alamamış kadınlar.
Yolun ortasında dövülen kadınlar, yolun ortasında bıçaklanan, kurşunlanan kadınlar. Nasıl olsa af gelir, çabuk çıkarım, düşüncesi.
"Varın söylen şu yosmanın kızına
15 sene az geliyor gözüme " türkü sözü yaşatmaktan mı söz ediyor yoksa öldürmekten mi? Öldürülecek olan kim? Sevdiği, türkü yaktığı. Öncesinde, Aynalı martini yatırdım dizime." Diyor zaten.
Trafik cezaları artacağına cinayet cezaları artmalı, ya da kanunlar tam uygulanmalı. Zırt pırt af çıkarılmamalı.
Yıllar önce, İsviçre'de çalışan bir arkadaşım, orada cezaevine düşmek çok korkunçtur, çıkıp çıkamayacağını bilemezsin, demişti. O yüzden suçlar azalıyor, cezalar caydırıcı oluyor.
Bu kadar karanlığın içinden Cahit Külebi'nin bir şiiriyle çıkalım.
Gün ışığı vursun gözümüze, gönlümüze.
Işık Dönencesi
Gel seninle resim yapalım
Bir yüz çizelim ince,
Küçük nezleli bir burun
Ve gözler zeytin iriliğinde.
Sonra bir gelincik ince bir boyun
Soyulmuş bademden daha ak bir ten
Öyle bir yüz ki seher vakti
Mutluluk getirsin güneş doğarken.
Ve saçlar çizelim bulutlar
Türküler masallar gibi
Hepsinin üstüne sonra
Kocaman bir insan yüreği
Öyle bir yürek ki sevgiyle,
Arkadaşlıkla mutlulukla dolsun
İsterse ondan sonra
Bütün şairler ölsün.
Kitaplığımı karıştırırken elime geçti Güz Türküleri kitabı. 1991'de yayınlanmış, sanırım aynı yıl almışım. Baştan sona yeniden okudum keyifle.
Cem Karaca'nın söylediği,
Senin dudakların pembe, ellerin beyaz
Al tut ellerimi bebek, tut biraz.
Diye başlayan şarkının sözleri de Cahit Külebi'nindir.
Birkaç dizesini paylaşıp bitirelim yazıyı sıkılmadıysanız.
Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkiyalar basardı
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem,
Konuş biraz.
Benim doğduğum köylerde
Kuzey rüzgarları eserdi
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır,
Öp biraz.
Bitirmeden önce, Beyler, Bey geçinenler, efendi olun, kadınlara kıymayın, eziyet etmeyin.
Hoşça kalın, dostça kalın, sevgiyle kalın.